Filistin Caddesi., Beyaz Zambaklar Sokak., No:6/7, Gaziosmanpaşa, Çankaya, Ankara

0312 466 44 44


Koronavirüs, boşanma sebebi midir?

Yazı Dizisi -4

Korona virüsün; tüm dünyada yeni ortaya çıkmış bir bulaşıcı salgın, pandemi olduğu, bu virüse yakalanıp tedavi sonucu taburcu edilen hastalardan ve bilim insanlarının beyanlarından tedavi imkanının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla korona virüs, kural olarak boşanma sebebi değildir.

Korona virüse bağlı aile hukukunu ilgilendiren durumlar henüz yargı içtihatlarına yansımamıştır.  Ancak eşlerden biri bu virüse yakalanıp tedavisi için gerekenleri yapmayarak tedaviden kaçınırsa o zaman mevcut hastalığın mahiyeti nedeniyle evlilik birliğinin diğer eş için çekilmez hale gelmesi ve boşanma gündeme gelebilir. Ki bu durumda taraf delillerinin tümü birlikte ele alınıp her somut olayda ayrıca ve etraflıca değerlendirilmesi gerekir. Bu virüsün yayılmasını önlemek için, genel olarak yetkili mercilerce belirtilen tedbirlere uymamak, zorunlu olmadıkça dışarı çıkmak, karantina kurallarına uymamak suretiyle eşin ve ailenin sağlığını tehlikeye atmak gibi davranışlar sonucunda ailede bulaşıcı hastalık tespit edilmesi ve bunun eşin eylemi ile illiyetinin tespit edilmesi durumunda boşanmaya neden olan olay, kusur olarak değerlendirmek mümkündür. Mahkemece duygusal şiddet olarak ifade edilen durumun gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmelidir. Gerçekleştiği sonucuna varılır ise o zaman boşanma koşullarının da oluştuğu kabul edilmelidir.

Kanunda açıkça boşanma sebebi olarak sayılmayan toplumda görülen birçok olayın Yargıtay kararlarında boşanmaya neden olan kusurlu davranış olarak belirtildiğini görmekteyiz. Aıds gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar da boşanma davasına konu edilebilir. Burada eşin veya çocukların sağlığı için ciddi bir tehlike ya da çocuklara bulaşabilecek bir hastalığa sahip olma ve bunun tedavisinin mümkün olmaması durumunun resmi sağlık kurulu raporuyla tespiti hali boşanma sebebi olarak değerlendirilebilir. Tedavisi mümkün olan bir hastalık tek başına boşanma sebebi olarak kabul edilemez.

“Ç. Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden alınan 30.5.2011 tarihli raporda davalıda mevcut olduğu belirlenen hastalığın tanısı ve tedavisinin mümkün olup olmadığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Rapor bu haliyle hüküm kurmaya yeterli değildir. Davalının aynı sağlık kurumuna veya bir başka resmi sağlık kuruluşuna yeniden sevk edilerek, muayenesi yapılıp, vücudunun muhtelif yerlerinde bulunan “skar ve stür izleri” şeklinde tarif edilen hastalığın tıbbi yönden tanımlanması, başka bir ifade ile hastalığın teşhis edilmesi, tedavisinin ve geçmesinin mümkün olup olmadığının ve bulaşıcı nitelikte bulunup bulunmadığının raporla tespiti ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmuştur.” (Y.2.HD. 12.09.2012, 2012/1384 E. 2012/20975 K.)

“Generalize ichtiyozis (balık derisi) hastalığı başlıbaşına bir boşanma sebebi değildir. … Üniversitesi … Uygulama ve Araştırma Merkezinin 30.12.2014 tarihli raporuna göre bu hastalığın çocukluk döneminde başlayıp klinik tiplerine göre farklılık gösterdiği ve genellikle yaşla birlikte hastalığın şiddetinin azaldığı, uygun ilaç kullanıldığı takdirde hastalığın bulgularının görünmez kılınabildiği, hiçbir şekilde bulaşıcı olmadığı, farklı klinik formlarına bağlı olarak doğacak çocuklara geçme ihtimalinin bulunduğu bildirilmiştir. Davalı kadının tedaviden kaçındığına dair iddia ve delil de bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.” (Y.2.HD. 18.06.2015, 2014/27527 E. 2015/13028 K.)

Kocanın hastalığının mahiyeti evlilik birliğini çekilmez hale getirir. Öte yandan tedaviden kaçındığı ve kadına bulaştırdığı da anlaşılmaktadır. Kadının ise kusuru tespit edilmemiştir. Kocanın davasının reddi gerekirken her iki davanın da kabulü doğru değildir.” (Y.2.HD. 21.05.2002, 2002/6157 E. 2002/6831 K.)

Devamlı evde kalma hali, özgürlük ve serbest dolaşım alanının kısıtlanması, iletişimin azalması, ailemiz ve eşimiz ile devamlı bir ara da bulunma, diğer bir kısım sosyalleşme ihtiyacımızın giderilmemesi gibi durumlar bizi daha depresif ve daha öfkeli, daha tahammülsüz biri yapabilir. Bu süreçte olabildiğince aile içinde duygularımızı paylaşarak, azami tolerans ile muamele yapmak suretiyle pandemi dönemini atlatmak önemlidir.

  • Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası (TMK m.166/4).

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Pandemi döneminde bu süre uzamamaktadır.

Boşanma davası, eşler arasında yeni hukuki sonuçların ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin, boşanma davasının açıldığı tarih eşler arasındaki mal rejiminin tasfiye tarihi olarak kabul edildiğinden, boşanma davasının açılmasından sonra edinilen mallar eşler arasında yapılacak mal paylaşımına dahil edilmez. Bu kapsamda boşanmak isteyen eş, pandemi süresi içinde hemen dava açarsa ve dava kabul ile sonuçlanırsa, dava tarihinden sonraki dönemde elde edeceği mallar, edinilmiş mal kapsamında kalmaz. Dolayısıyla ben sonra dava açarım şimdi mal edineyim, nasıl olsa fiilen ayrıyız gibi düşünceler mal rejiminin tasfiyesinde dikkate alınmaz.

Boşanmaya bağlı olarak doğan (maddi ve manevi tazminat, yoksulluk nafakası) davalarda zamanaşımı süresi   TMK 178.  Maddesi uyarınca boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıldır. Pandemi döneminde bu süre uzamıştır.

Boşanma davası ile birlikte mahkemeden talep edilmeyen ziynet ve diğer eşyaların bedelini talep hakkı, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık dava zamanaşımına tabidir (TBK 146, eBK md.125). Pandemi döneminde bu süre uzamıştır.

Tedbir Nafakası: Boşanma davası esnasında herhangi bir eşin veya reşit olmayan çocukların (18 yaşından küçükler) geçinmesini temin etmek üzere mahkeme tarafından dava sonuna kadar geçerli olmak üzere tedbiren hükmedilen nafakadır.

İştirak Nafakası (Katılım Nafakası): Boşanma davasının kesinleşmesinden sonra velayet kendisinde olmayan eşin, çocuğun giderlerine mali güçü oranında katılması (iştirak etmesi) için hükmedilen nafakadır. 

İcra takibinin dayanağı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/91 Esas 2010/98 Karar sayılı ilamında müşterek çocuklar için iştirak nafakasına hükmedildiği ve ilamın kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Her ne kadar tedbir nafakasının tahsili için ilamın kesinleşmesi gerekmez ise de dayanak ilamda iştirak nafakasına hükmedilmiş olup iştirak nafakası ilamın kesinleşmesi ile muaccel hale geleceğinden ilam kesinleşmeden takibe konu edilemez. Mahkemece bu husus göz ardı edilerek şikayetin süreden reddine karar verilmesi doğru değildir.” (Y. 8. HD. 01.12.2016, 2014/27211 E. 2016/15863 K.)

Yoksulluk Nafakası: Evliliğin boşanma kararı ile sona ermesi sebebiyle yoksulluğa düşecek eş lehine, diğer eş aleyhine hükmedilen nafakadır.

6100 Sayılı Kanun’a eklenen ve “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanması gereken HUMK’nun 443/4. (HMK 367) maddesi gereğince, aile ve şahsın hukuku ile ilgili hükümler kesinleşmedikçe takibe konu edilemezler. Ayrıca, boşanma kararının eklentisi olan yoksulluk nafakası, tazminat, vekalet ücreti ve yargılama giderine yönelik hükümler de aynı kurala tabidirler. Boşanma ilamı daha önce kesinleşmiş ise, iştirak-yoksulluk nafakası, tazminat, vekalet ücreti ve yargılama gideri isteklerinin takibe konulabilmesi için nitelikleri gözetildiğinde kesinleşmeleri gerekli değildir (YHGK. 28.2.2001, 2001/12-206 E. 2001/217 K.), (Y.12. HD. 11.10.2018, 2018/13828 E. 2018/9636 K.)

Çocuğun Velayeti; Medeni Kanun’a göre boşanma davasında mahkeme, çocuğun velayetinin hangi tarafta kalacağını belirlerken çocuğun gelişimini ve yararını dikkate almalıdır. Hatta, çocuk ile ana ve baba çıkarının çelişmesi halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması zorunludur. Hangi eş bu koşulları sağlayabilecekse çocuğun velayeti o eşe verilir. Mahkeme, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman ya da uzmanlardan (4787 Sayılı Kanun m.5) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal İnceleme raporu almalı, tüm delilleri birlikte değerlendirerek çocuğun yararını tespit etmelidir. Velayet kamu düzenine ilişkin olduğundan hakim tarafların sunduğu delillerle bağlı değildir, resen delil araştırması yaparak çocuğun velayetinin hangi eşte kalması gerektiğine karar verir.

Kişisel ilişki kurma hakkı, ana/baba ile çocuğa belirli gün ya da saatlerde görüşme, birbirlerinden haberdar olma, birbirlerinin yaşamında olma, yetkisi veren bir haktır. Kişisel ilişkinin, doğrudan doğruya bir araya gelerek görüşme şeklinde kurulması esastır. Kişisel ilişki hakkı, genellikle çocukla ana baba arasında görüşme, ziyaret şeklinde gerçekleşse de kişisel ilişki yalnızca ziyaretlerden ibaret değildir. Kişisel ilişki kurma hakkının kapsamına ziyaret dışında yazışma, görüşme, bilgi edinme hakları da girer. Böylece, ana baba ile çocuk makul ölçüler içinde kişisel ilişki kurabilirler; buluşup görüşebilirler, yazışabilirler (e-posta, mektup), telefonlaşabilirler. Kişisel ilişki, tekrarlanan, düzenli aralıklarla devam eden bir ilişkidir. Kişisel ilişki, tekrarlanan, düzenli aralıklarla devam eden bir ilişkidir. Kişisel ilişki hakkı, ana babanın, çocukla aralarındaki soy bağına dayanıp kişiye bağlı bir hak olduğu için, devredilemez ve bu haktan feragat edilemez.

Boşanma ve ferilerine dair ilamlar kesinleşmedikçe icraya konulamadığından bu ilamların kesinleşmesine ilişkin süreler pandemi döneminde uzamıştır. Kesinleşen ve infaza başlanan nafaka ilamlarının icrası hariç tutulduğu için bu yönden bir uzama söz konusu değildir.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun “Çocuk teslimi” başlıklı 25. maddesinde; “Çocuk teslimine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde çocuğun teslimini emreder. Borçlu bu emri tutmazsa çocuk nerede bulunursa bulunsun ilam hükmü zorla icra olunur. Çocuk teslim edildikten sonra diğer taraf haklı bir sebep olmaksızın çocuğu tekrar alırsa ayrıca hükme hacet kalmadan zorla elinden alınıp öbür tarafa teslim olunur.”

“Çocukla şahsi münasebet tesisine dair ilamın icrası” başlıklı 25/a. maddesinde; “Çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi üzerine icra memuru, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen tarafla şahsi münasebette bulunmasına mani olunmamasını; aksi halde ilam hükmünün zorla yerine getirileceğini borçluya 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri ile tebliğ eder. Bu emirde ilam hükmüne aykırı hareketin 341 inci maddedeki cezayı müstelzim olduğu da yazılır. Borçlu bu emri tutmazsa ilam hükmü zorla yerine getirilir. Borçlu alacaklının şikayeti üzerine ayrıca 341 inci maddeye göre cezalandırılır.” Hükümleri yer almaktadır.

Dolayısıyla kesinleşmek kaydıyla velayet ve kişisel ilişkiye dair ilamlar açısından da pandemi döneminde süre uzamıştır.

Soybağının Reddi Davasında hak düşürücü süre TMK 289 maddesi uyarınca koca için baba olmadığını öğrendiği tarihten ve çocuk için ergin olduğu tarihten itibaren 1 yıldır. Pandemi döneminde bu süre uzamıştır.

Tanımanın İptali Davasında hak düşürücü süre TMK 300 maddesi uyarınca iptal sebebinin öğrenildiği veya çocuk için ergin olduğu tarihten itibaren 1 yıl, tanımanın iptali için azami hak düşürücü süre ise tanıma tarihinden itibaren 5 yıldır. Pandemi döneminde bu süre uzamıştır.

Ananın açacağı babalık davasında hak düşürücü süre TMK 303 maddesi uyarınca çocuğun doğumu veya soybağı ilişkisinin kesilmesi tarihinden itibaren 1 yıldır. Pandemi döneminde bu süre uzamıştır.

Sonuç

Aile hukuku, aileye ilişkin konularla ilgilenen, medeni hukukun kapsamı içinde yer alan bir hukuk dalıdır. Deprem, yağmur, sel, çığ düşmesi, toprak kayması gibi doğal afetler, resmi mercilerce işyerinin kapatılması, toplumsal ve siyasi olaylar, sıkıyönetim ilan edilmesi, sokağa çıkma yasağı, karantina gibi hukuki nedenlerden doğan, kaçınılamayan ve önceden öngörülemeyen olay ve olgular mücbir (zorlayıcı) sebep teşkil eder. Korona virüs, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi, bulaşıcılığı yüksek salgın hastalık olarak ilan edildiğinden hukuki bağlamda bir mücbir (zorlayıcı) sebep kabul edilmelidir.

Aile hukuku açısından salgın hastalık, Pandeminin kimi ne kadar etkilediği, tarafların borçları yönünden ifa imkansızlığının oluşup oluşmadığını otomatik olarak söylemek mümkün bulunmadığından her somut olayda ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekir.

Kanaatimizce korona virüs salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağına ve/veya karantinaya tabi olan aile hukuku süjesinin, evlilikte eşlerden birinin eve gidememesi veya evlilik birliği görevlerini ifa edememesi durumunda mücbir (zorlayıcı) nedenin varlığı kabul edilmeli, kaçınılmaz olarak bu ifa imkansızlığına tabi olan eşin kusurlu sayılmaması gerekir.

Aile hukukunda da dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı ile hak düşürücü süreler dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler 30 Nisan 2020 tarihine kadar durmaktadır. Bu tarihten sonra uzatma olmazsa süreler yeniden işlemeye başlayacaktır. Hak kayıplarının önlenmesi açısından yukarıda belirtilen hususlara uyulmasında fayda mülahaza edilmektedir.

Unutmayalım ki bizim için aile, ailemiz için biz çok önemliyiz.

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Bilge Öztan; Aile Hukuku, Ankara 2004,
  2. Rona Serozan; Çocuk Hukuku, İstanbul 2005,
  3. Emine Akyüz; Medeni Kanuna Göre Müşterek Hayatın Tatili Ayrılık ve Boşanmada Çocuğun Korunması, Ankara 1983,
  4. Turgut Akıntürk; Aile Hukuku C.II, İstanbul 2008,
  5. Ali İhsan Özuğur; Boşanma, ayrılık ve Evlenmenin İptali Davaları, Ankara 2013,
  6. Ömer Uğur Gençcan; Boşanma Hukuku, Ankara 2010,
  7. İlknur Serdar; Kişisel İlişki Kurma Hakkı, DEÜ Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 9, Özel Sayı, 2007,
  8. Resmi Gazete, https://www.resmigazete.gov.tr
  9. Sinerji Mevzuat, https://www.sinerjimevzuat.com.tr
https://atabayhukuk.com/2020/05/05/koronavirusun-aile-hukukuna-etkileri-nelerdir/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Ready To Start New Project With Intrace?

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua.